SİNEMA VE SANAT TARİHİ İLİŞKİSİ
SİNEMA VE SANAT TARİHİ İLİŞKİSİ
Çağrı BAKIRCI
26/01/2018
''Bir yolculuğa çıkarayım seni dünyanın çevresinde ve geri getireyim. Ve gerek yok kımıldamana, yalnızca otur yeter. Şimdi bırak, zihnin yürüsün ve bırak bedenin konuşsun. Benim gözlerimden dünyayı göstereyim sana...''
Depeche Mode'un ''World In My Eyes'' şarkısının sözleriyle başlayan bir macera gibidir sinema ve sanat tarihi arasındaki ilişki… Sinema, sanatı ve sanat tarihini anlamaktan da ziyade yorumlama yolculuğudur bence. Kafanızda yola çıkacak bir ütopya yaratamasanız bile sanat tarihinde yaratılan sanat eserlerinin, geçmişteki dünyevi varlığını somut şekillerde yorumlayarak imgeselleştirebilirsiniz.
Tam bu noktada, Sinema ve Sanat Tarihi'nin birleştiği alana Görsel Kültür diyebiliriz. Üç alanın da konusu gözle görülebilen ''her şey''dir. Sinema ve Sanat Tarihi, insanların fotoğrafik ve duyusal hafızasının, geçmişten günümüze kadar, dünyaya olan yansımasıdır. Şöyle de diyebiliriz aslında: Sinema ve Sanat tarihinin ilişkisi, kendi içlerindeki beraberliklerinde insanlığa, ölümsüzlüğü sunmuştur. Jean-Luc Godard’ın bir sözünde dediği gibi: “Resim durağandır. Sinema ilginçtir. Çünkü o, yaşamın ölümlü yanını yakalar.”
Bence, usta Rus sinemacı ve yönetmen Andrei Tarkovsy de Dünya Sineması'ndaki Sanat Tarihi eserlerinin tasvirinin ölümsüzlüğünü, çoğu filminde göstermiştir. Örneğin: Andrei Rublev (1966) filmi. Konu itibariyle, 15. yüzyılda Tatarların saldırıları altında can çekişen Rusya'dır. Andrei Rublev hem bir keşiş hem de ikona ressamıdır. Barbarlık, şiddet ve kana kontrast olarak doğanın mucizevi güzelliği ve inanç Rublev'in beslendiği kaynaktır.
Filmi izledikten sonra da kafanızda sorgulayacağınız şey aslında resmin, stabil bir sanat olduğudur. Yani resim hareket edemez, ses çıkaramaz fakat sinema ona bu olanakları sağlar. Bu durağanlık, Sanat Tarihi'nin içinde bulunan ikonalar, freskler ve tablolar için de geçerlidir. Sinema, dinamiktir. Bir resme bakıp bedenimizin bütün duyusal işlevlerini harekete geçirdikten sonra, o dondurulmuş anın öncesini ve sonrasını, gözlerimizi kapatarak sadece hayal edebiliriz. Sinema bu açıdan çok farklıdır, ölümü bile bize gözlerimiz açıkken gösterir. Sinema bu yüzden sanattır zaten. Bunca durağan fotoğraf ve resim içinde ölümü dinamikleştirerek insanlara gösterdiği için.
DEVAMI GELECEK...